Bir kaleciden daha fazlası: Fernando Muslera!

Serie A geçmişi olan Güney Amerikalı kaleciler, Galatasaray tarihine yalnızca eldiven bırakmaz; bir dönemin hafızasına da mühür vururlar.
Tıpkı Thierry Henry’nin şutunu tokatlayarak UEFA Kupası’nı Ali Sami Yen’e getiren Claudio Taffarel gibi…
Onun kırdığı rekorları, yıllar sonra bir başka Latin öğrencisi kıracaktı: Fernando Muslera.
Lazio’dan Lorik Cana’yla yapılan takasla gelen Uruguaylı, Galatasaray’ın sadece kalecisi değil, hafızası oldu. Taffarel gibi Dünya Kupası görmüş, Taffarel gibi yolu Serie A’dan geçmişti. Ve tıpkı hocası gibi Türk halkının gönlünde taht kurdu.
Henüz genç bir delikanlıyken adım attığı Florya’da; 5 başkan, 9 teknik adam eskitti. Rekorları kırdı, kupalar kaldırdı. Sekiz Süper Lig şampiyonluğu yaşadı, Şenol Güneş’in en çok şampiyon olan kaleci unvanını da alıp vitrinine koydu.
Galatasaray’daki ilk maçına o dönemki adı İstanbul Büyükşehir Belediyespor olan Başakşehir karşısında 25 numaralı formayla çıktı, Galatasaray’ın 25. şampiyonluğunda da mimarlardandı. Sarı-kırmızılı formaya yine Başakşehir maçıyla veda edecek.
Tesadüf değil, yazgı…
2011’de aynı Başakşehir’e 2-0 kaybedilen maç sonrası ağır eleştiriler almıştı. Ama sezon sonunda 17 maçta gol yemeyerek Taffarel ve Mondragon’un rekorlarını tarihe gömdü. Hatta o sezon bir de gol attı. Kaleciydi ama gerektiğinde sahneye çıkan bir aktördü.
Yıllar içinde bir yabancıdan fazlası oldu. Türkiye’de evlendi, çocuk sahibi oldu. Tribünlerin alkışı, Florya’nın sesi, soyunma odasının abisiydi. Ama bu sezon, belki de en zoru oldu.
Sezon Atatürk Olimpiyat Stadı’nda yenen 5 golle açıldı. Ardından bir iddia: Soyunma odasında kriz vardı. Kerem Aktürkoğlu üzerinden yürüyen tartışmaları Muslera bir açıklamayla bitirdi.
“Burada neler yaşandığını bir tek biz biliriz,” dedi.
Kaptan konuştuğunda herkes sustu.
Ama sahadaki fırtına dinmedi. Young Boys karşısında yediği gol sonrası kırmızı kartla oyundan atıldı. Galatasaray, Şampiyonlar Ligi’nin yeni formatını göremeden Devler Ligi’ne veda etti.
İçeride işler toparlandı ama Dinamo Kiev maçında 3-1 öne geçtikten sonra gelen beraberlik, tribünlerin büyük bölümünün sabrını taşırdı. Muslera kendi evinde ilk kez ıslıklandı. O an, Galatasaray adına da bir kırılma anıydı.
Kimi protesto etti, kimi alkışladı ama soyunma odasına yine dimdik girdi. Okan Buruk ve yöneticiler sahip çıktı. Bir hafta sonra kalesini gole kapattı, cevapları sahada verdi.
Kaptan bazen saha içinde, bazen saha dışında takımın dümenine geçti. Yine Kasımpaşa beraberliği sonrası Antalya kampını o önerdi. Galibiyet primlerinin yatmadığı dönemde elini taşın altına koydu, futbolcuları teskin etti. Sezon sonuna doğru gelindiğinde ise sahada yine alıştığımız Muslera vardı. Ligin son düzlüğünde bir kez daha “şampiyon kaleci” modunu açtı.
Samsunspor, Bodrum FK maçlarında kalesini gole kapadı; 25. şampiyonlukla Galatasaray tarihine altın harflerle adını yazdırdı.
Gençlere yardım eden de oydu. Günay oynarken kulübede alkışlayan da. Florya’dan Kemerburgaz’a geçerken hafızayı taşıyan, sadece kale değil, ruh koruyan da…
Fernando Muslera, bir kaleciden fazlasıydı. Galatasaray’ın zamana karşı açtığı parantezdi.
Muslera sadece Galatasaray tarihinin değil, Türk futbolunun da en unutulmaz karakterlerinden biri oldu.
Bazı kaleciler kurtarış yapar, bazıları ise tarih yazar. Muslera ikincisindendi.