Ferhat Göçer: Rüşvet söylentileri ayyuka çıktı

0



Musiki Eseri Sahipleri Grubu Meslek Birliği (MSG) Başkanı Ferhat Göçer‘in Habertürk‘e yaptığı açıklamalar, ortada büyük bir tehlike olduğunu gözler önüne serdi. Sorunun merkezinde kültür yozlaşması bulunuyor.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI DA KONU ÜZERİNDE ÇALIŞIYOR

MSG ve diğer müzik meslek birliklerini üyeleri, uzun zamandır şarkı dinleme platformu olan Spotify’ın oluşturduğu listelerden yana şikâyette bulunuyor. Şikâyetlerin odak noktasında da listelerde ön plana çıkarılan şarkıların kültürümüzü yozlaştırmaya yönelik şarkılar olduğu, o şarkıların listelerde ilk sıralara çıkarılarak dinleyicilere dayatılması bulunuyor. Hatırlanacağı gibi birçok kişi bazı şarkıları, kültür yozlaştırmasına yol açtığı gerekçesiyle CİMER’e de şikâyet etmişti. MSG, bir manifesto hazırlarken, Kültür ve Turizm Bakanlığı da konu üzerinde çalışmalarda bulunuyor.

VOLKAN KONAK’IN VEFATI SONRASINDA MÜTALAA HAZIRLANIYOR

Ferhat Göçer’in açıklamaları arasında bir diğer konu ise şarkıcıların sahnede hayatlarını kaybetmesiyle ilgili. Göçer bu konuda da bir mütalaa hazırlığı içinde olduklarını söyledi.

♦ Müzik sektöründe Spotify sorunu yaşanıyor. Sorun nedir?

Yılların içerisinde geldiğimiz noktada aslında müziğimizin artık tamamen yabancı platformların, yabancı kartelin ve algoritmanın kölesi olmuş olma sorunudur.

MSG’NİN MANİFESTOSU

Dijital Müzik Platformları ve Playlist Şeffaflığı

Dijital müzik platformları, sanatçıların dinleyiciyle buluştuğu ana sahnelerdir. Bu sahnede hangi sanatçının öne çıkacağına karar veren çalma listeleri, bugün müziğin kaderini belirlemektedir. Bu nedenle playlist sistemlerinin adil, şeffaf ve hesap verebilir olması elzemdir.

1 – Türkiye’de Resmi Ofis Açılması ve Editoryal Süreçlerin Yerelleştirilmesi

Spotify, YouTube, Apple Music ve benzeri global platformların Türkiye’de resmi ofis açması zorunlu bir adım olarak görülmelidir.

Türkiye müzik endüstrisinin özgün dinamiklerine ve kültürel zenginliğine uygun editoryal ekipler yerel olarak kurulmalıdır.

Meslek birlikleriyle, yerel sanatçılarla, yapımcılarla doğrudan ilişki kuracak ofisler; hem playlist seçimlerini hem de sanatçı destek programlarını daha adil hale getirmelidir.

2 – Editoryal Playlist Seçimi Şeffaflaştırılsın

Hangi kriterlere göre liste seçimi yapıldığı kamuya açık olmalıdır.

Tür, prodüksiyon kalitesi, söz teması gibi ölçütler net olarak tanımlanmalıdır.

Reddedilen başvurulara geri bildirim verilmelidir.

3 – Algoritmik Playlist Yapıları Açıklansın

Discover Weekly, Release Radar gibi listelerde hangi kullanıcı verilerinin (save oranı, dinlenme süresi vb.) etkili olduğu şeffaf biçimde açıklanmalıdır.

Algoritmanın ‘Tarafsızlık ilkesi’ bağımsız müzik uzmanları tarafından denetlenmelidir.

4 – Playlist Satışı, Rüşvet Girişimleri, DNS Çiftlikleri, Manipülasyon İddiaları Açıklığa Kavuşturulsun

Editörler ile sanatçılar veya aracı ajanslar arasında maddi çıkar ilişkileri şeffaf biçimde denetlenmelidir.

Para karşılığı playlist girişi öneren ajanslar platformdan men edilmelidir.

“ÇOK FAZLA ŞİKÂYET GELDİ”

♦ Sanatçılar ve meslek birlikleri olarak tam olarak nelerden rahatsızsınız? Sorun, müzik dinleyicilerini hangi noktada ilgilendiriyor?

Geldiğimiz noktada aslında Türkiye’de müzik sektörü iki tane yabancı platformun eline kalmış vaziyette. Biri YouTube diğeri Spotify… Diğer yabancı platformlar ve yerli platformlar da var ancak ne yazık ki Türkiye’de müzik, % 80 Spotify’dan dinleniyor. Bir de bu dinleyenlerin çoğu playlistlerden dinliyor. Yani yüz kişiden, altmış beşi bunu playlistlerden dinliyor. Kıyamet burada kopuyor. Bu listelerin nasıl, kimler tarafından hazırlandığı, bu listelere nasıl girildiği, buradaki şeffaflık muamması, bu konuyla ilgili yükselen dedikodular var. Playlist satışlarının, rüşvet girişimlerinin ya da telefon çiftlikleriyle, DNS çiftlikleriyle buraya bot yüklemelerle birlikte yükselişlerinin, kısa dönemde büyük miktarda dinlenmelerin, cidden şaibeli durumların sesleri yükselmeye başladı. Bize bu konuda çok fazla şikâyet geldi.

♦ Rüşvet dediğin nedir?

Parayla playlistlere girme meseleleri… Bunlar oluşan dedikodular… Bunlar gerçek mi, değil mi? Araştırılması lâzım. Muallak şeyler… Parayla playlistlere girildiği, o vesileyle burada yükseldiği, dinleme sayılarının artırıldığı ve daha sonra da üst playlistlere girildiğiyle ilgili şaibeler var. Sahte ve bot dinlemeler (Gerçek kullanıcıların dinleme amacını yansıtmayan çalma şekli) telefon ve DNS çiftlikleriyle dinleme sayılarının artırıldığıyla ilgili şikâyetler var.

♦ Sosyal medyada takipçi ve beğeni sayısının artırılması gibi mi?

Ona benzer ama daha organik bir form. Yapay zekânın ya da Spotify gibi yabancı platformların algoritmasının tanımlayamadığı ya da bunu ayırt edemediği birtakım gelişmiş bot dinlemelerinden bahsediyorum. Bize bu konuyla ilgili çok sık şikâyet geliyor. Bunların değerlendirilmesi gerekiyor. Biz de meslek birlikleri olarak kısa bir süre içerisinde sanatçıların da altında imzasının olduğu dört maddelik bir manifesto hazırlıyoruz. Türkiye’de temsilcilik açılması ve muhatap alınması konusunda hem yabancı platformlara hem devletimize bu konuyla ilgili isteklerimiz ve taleplerimiz olacak. Yine editoryal playlist hazırlanması ve bu konunun şeffaflaştırılmasıyla ilgili taleplerimiz olacak. Bu algoritmik playlist yapılarını biraz açıklamalarını rica edeceğiz. Bu konuda orada da çok muallak şikâyetler söz konusu. Ve tabii ki az önce söylediğim gibi bot uygulamalarla ilgili gelen şikâyetler de var. Bunlarla ilgili bir manifesto hazırladık.

♦ Playlistlerin neye göre oluşturulduğunu öğrenmek istiyorsunuz değil mi?

Evet, bize gelen şikâyetler doğrultusunda, meslek birlikleri olarak taleplerimizi devletimize ve yabancı platformlara sunacağız.

♦ Muhatabınız kimdir??

Zaten sorunumuz o… Devlete sunduğumuz şey bu; bir muhatap istiyoruz. Bu konuda gerçekten vergisini ödeyen, hukuk sistemimize sorumlu olan ya da bizim sektörümüze sorumlu olabilecek olan muhataplar bulamıyoruz. Öyle bir sıkıntımız var. Devletten yaptırımların devreye sokmasını rica ediyoruz.

“ÖNEM ARZ ETMEKTEDİR”

Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Dr. Batuhan Mumcu, sosyal medya hesabından bulunduğu paylaşımda, Türkiye’de sanatçıların dijital mecralarda muhatap bulamamasının yapıcı bir diyalog ve somut adımlarla çözülmesi gereken ciddi bir sorun olduğunu belirterek, şu ifadeleri kullandı: Spotify gibi uluslararası dijital platformlar Türkiye pazarında ciddi bir kullanıcı kitlesine sahip olmasına rağmen ne bir temsilcilik açmış ne de yerli müzik kültürüne karşı sorumluluk üstlenmiş durumda. Vergisel yükümlülüklerin yerine getirilmemesi bir yana, içerik algoritmalarında nitelikten çok sansasyona öncelik verilmesi; argo, şiddet ve yasaklı madde kullanımını özendirici içeriklerin listelerde öne çıkarılması kabul edilemez bir tercihtir. Kültür ve Turizm Bakanlığı olarak bizler, Türkiye’de nitelikli müzik üreten sanatçılarımızın her zaman yanındayız. Ancak dijital platformların da bu hassasiyeti paylaşması şarttır. İş birliği ve sürdürülebilirlik açısından bu sorumlulukların yerine getirilmesi büyük önem arz etmektedir.

“DANANIN KUYRUĞU ORADA KOPACAK”

♦ Spotify; “Benim politikam bu, kabul etmiyorum” derse ne olacak?

Dananın kuyruğu orada kopacak… Burada nasıl bir politika izleyeceğimizi, biz meslek birlikleri ve sanatçılar olarak onlara soracağız. Bir yol ayrımına girmiş olacağız. Çünkü bunu söyleyebilirler. “Bu bir özel şirkettir, global bir şirkettir, yayın politikamız var, prensibimizden ödün vermeyiz” dediklerinde, devletimiz bize destek olduğu takdirde burada mevcut olan yerli ya da diğer platformlarla dengeyi sağlayacak bir ayrışma noktasına gelebiliriz. Nasıl yapabiliriz? Orta ve uzun vadede belki toparlayabiliriz ama kısa sürede bir darbe yiyeceğimiz, bir kriz yaşayacağımız net.

“MESELE TÜRK MÜZİĞİ MESELESİ OLDU”

♦ Kabul etmezlerse; “Biz de sizi tanımıyoruz, şarkılarımızı vermiyoruz” der misiniz?

Diyebiliriz… Bunu demek zorunda kalabiliriz ama bunu bir konsensüs kararı olarak almak zorundayız. Meslek birliklerinin ve sanatçıların ortak kararı olmalı. Burada baktığınızda Spotify ağırlıklı olmak üzere bu kanallarda bunu domine eden sanatçıların da sayısı belli dolayısıyla onlara belki tek tek bu konuda sorulup bütün sanatçıların ortak imzasıyla ve ortak kararıyla almamız gereken bir karar. Bu konuda devlet de mutlaka yanımızda olmalı. Çünkü mesele, artık Türk müziği meselesi oldu. Türk müziği artık algoritmanın ve yabancı platformların esiri haline gelmiş durumda. “Türk sanat müziği yok, Türk halk müziği yok” diye hep şikâyet ediliyordu ya şimdi Türkçe pop müzik de bitmiş vaziyette… Dijital platformlarda orası da ölmüş vaziyette. Sadece kendi uygun gördükleri, domine edilmesini arzu ettikleri bir arz ve üslup dayatması var. İddia bu… Bu konuda hiçbir şey söyleyemiyorsunuz, egemenliği onların eline bırakmış vaziyettesiniz.

♦ CİMER’e şikâyet edilen şarkılar vardı. “Bu şarkılar, kültürümüzü yozlaştıran şarkılar. Bize dayatılıyor” diye şikâyetlerde bulunulmuştu. Acaba özellikle mi bu şarkılar liste başı yapılıyor?

Şikâyetler ve iddialar böyle ama bunun karşısında bizim muhatabımız yok ki buna cevap bulalım. Öğrenemiyoruz… Bunu soruyoruz ama cevap alamıyoruz. Bu konuda karşımızda ilkeleri, prensipleri ya da önümüze algoritma ya da editoryal duvarlar koyarak muhatap bulamadığımız bir sistemle karşı karşıyayız. Bunun doğruluğunu ya da yanlışlığını sorgulayamıyoruz.

CİMER NEDİR?

Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi olan CİMER, anayasa tarafından güvence altına alınan dilekçe ve bilgi edinme haklarının kullanımını kolaylaştırmak için oluşturulmuş dünyanın en büyük kamuoyu iletişim platformudur.

♦ Alternatif platformlar olamaz mı?

Alternatif çözümler var. Bu alternatif çözümlere karşı toplum olarak sektör olarak devlet olarak ve halk olarak birlik olmalıyız. Bugün aktif müzik dinleyen milyonlarca dinleyicimiz var. Her ne kadar dünya genelinde Spotify için bir anlam teşkil etmiyor gibi görünsek de yine de 86 milyonluk bir ülkede en az 25 milyon civarında aktif ve günlük hayatında yaklaşık iki saatin üzerinde müzik dinleyen milyonlarca müzikseverimiz var. Bu konuda bir çözüm bulabileceğimizi düşünüyorum ama bu ortak bir konsensüs olarak gelişmeli.

‘HAV HAV HAV’ CİMER’E ŞİKÂYET EDİLMİŞTİ

‘Hav Hav Hav’ adlı şarkı, gençlere kötü örnek olunduğu gerekçesiyle, şubat ayında CİMER’e şikâyet edildi. Şikâyet edenler, şarkının yayından kaldırılmasını talep etti

♦ “Kabul etmiyoruz” derlerse; Türkiye, onlar için ne kadar önemlidir?

Anglosakson, Latin ve diğer etnik müzikler içerisinde milyarlarca insana hizmet ettikleri bir global şirketin içerisinde siz düşünün. 86 milyonluk bir ülkede 25 milyonluk müzik dinleyicisini kazanma ya da kaybetme riski onlar için ne teşkil ediyor, bunu size bırakıyorum.

“TELİF SORUNU YAŞAMIYORUZ”

♦ Telif konusunda sorun yaşıyor musunuz?

Telif konusunda hiçbir sorun yaşamıyoruz. Aldığımız ücretlerle ilgili sıkı pazarlıklar yapıyoruz ama bugüne kadar yerli ve yabancı platformların hiçbirisinde telif alamama gibi bir sıkıntımız olmadı. Canlı konserlerde sıkıntı çekiyoruz ama bu alandaki anlaşmalarımız düzenli ve sürekli yapılıyor.

“DİĞER ÜLKELERE ORANLA ACINACAK DURUMDAYIZ”

♦ Diğer ülkelerle bizim telif haklarımız eşit mi? Örneğin, İngiltere’de bir şarkının telif ücreti bir Pound ise Türkiye’de kaç lira?

Çok az… Neden çok az? Ekonomik sıkıntılarımız sebebiyle. Neredeyse onda biri. İngiltere, ABD ya da Avrupa’daki diğer ülkelere oranla biz çok acınacak durumdayız. Eser sahipleri olarak kazancımız, Spotify’da elde edilen gelir oranının onda biri düzeyinde. Net söylüyorum. Orada 10 liraysa biz 1 lira kazanıyoruz.

“RESTLEŞMEK İSTEMİYORUZ”

♦ Bununla ilgili bir çalışmanız var mı?

Tabii ki var… Mücadelemizi veriyoruz. O da ikinci ana konumuz… Bir de gerek yapımcılar olarak gerek eser sahipleri ve meslek birlikleri olarak hak edişlerimizin de çok az olduğunu defalarca söylüyoruz ama orada da yine gerek hukuki, gerekse global bir şirket olmanın verdiği acımasız duvarlarla karşılaşıyoruz. Bir taraftan da işi restleşme noktasına getirmemeye çalışıyoruz. Bu açılma kapanma meselesi… meslek birlikleri olarak lisansı iptal edip artık Spotify’ın Türkiye’de çalışmasını engellemek, müzik dinlenmemesi ya da sektörel olarak kısa vadede birtakım krizlere sebep olabilecek bir şey. Koca bir fırtınada geminin içerisinde fincanları kırmadan yola devam etmeye, bu hassas dengeyi eser sahiplerinin lehine çevirmeye çalışıyoruz.

“GEÇMİŞTEKİ HATALARIN SANCISINI ÇEKİYORUZ”

♦ Sektör nasıl bir eğilim içinde?

Sektörün geldiği noktada aslında bugüne kadar olan ihmallerin ve bu kadar ileriyi görememenin verdiği sancıları yaşıyoruz. Bunu eser sahipleri, yapımcılar ve devlet açısından da söylüyorum. Sonuçta müzik bizim toplumumuzun, kültürümüzün ayrılmaz ve en önemli parçası. Dolayısıyla bu kadar ihmal etmiş olmamızın ya da öngörülemez bu dijital devrimde geldiğimiz noktada algoritmaya ya da yabancı platformların esiri haline gelmiş olmamızın verdiği sancıları yaşıyoruz.

♦ Sektör; “Bizi dinlemiyorlarsa lisansı iptal edelim” konusunda ortak bir fikre sahip mi?

Bir kamuoyu araştırması yapmamız gerekiyor. Bunu hem dinleyicinin, hem eser sahiplerinin, hem de bu konuda gerek Spotify’da listelere giremeyen, gerekse girip şu anda aktif olarak çok ciddi dinlenmelere sahip olan herkesin ortak bir şekilde elini taşın altına koyup onay vermesi gerekiyor.

OĞUZHAN KOÇ SERT TEPKİ GÖSTERMİŞTİ

Oğuzhan Koç, müzik platformu Spotify’a yönelik sert eleştirilerde bulundu. Koç, sosyal medya platformu X üzerinden yaptığı paylaşımda, Spotify’ın Türkiye’de temsilcilik açmamasını ve yerli sanatçılara yeterli desteği vermemesini eleştirdi.

♦ Listelerin neye göre hazırlandığı belli değil, bundan da hem maddi, hem manevi kayıpların olduğundan şikâyet ediliyor. En son Oğuzhan Koç; “Hem maddi olarak hem de manevi olarak kaybediyorum” dedi. Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Dr. Batuhan Mumcu da konuyla ilgili bir açıklamada bulundu.

Öyle acayip bir şey ki düğmeyi burada iliklediğiniz takdirde, gömleğin diğer düğmeleri de buna göre ilikleniyor. Eskiden Kral TV dönemi vardı, ondan önce TRT vardı yani bir ana mekanizma vardı. İnsanlar o piramidin en üst noktasından aşağısına doğru yayılırlardı. Şimdi orada bu işi domine eden, bu işin ana karar verici mekanizması yabancı platformlar haline dönüşmüş oldu. Kontrolümüzü kaybettik. Orada çalıyor, playlist orada çıkıyor, aşağı bir bakıyorsun bir yerel radyoda bile Spotify’daki çalma listelerini görüyorsun. Örneğin, yabancı platformların ölçümlerine göre Türk pop müziği 10 yıl öncesine göre daha az dinleniyor. Bunları nasıl ölçtüklerini bilmiyoruz. Halk müziği ve sanat müziği zaten hiç yoktu şimdi Türkçe pop müziği de aynı kaderi yaşıyor.

“KONTROLÜMÜZÜ KAYBETTİK”

♦ 1990’lar, Türk pop müziğinin zirve yaptığı yıllardı, belki günümüzde de öyledir.

O zaman kural koyucular ya da bu işi domine eden mekanizmalar, aslında yerli mekanizmalardı. Bizler bunu kontrol ediyorduk. Şimdi artık kontrol kabiliyetimizi kaybettik. Belki o da olabilir.

“KALİTE YAVAŞ YAVAŞ DÜŞÜYOR”

♦ O kontrol de kaset sayısıyla sağlanıyordu. Kimin ne kadar kaset sattığı biliniyordu, şeffaftı. Şimdi hiçbir şey şeffaf olmadığı için kim ne dinliyor, kim, neye ilgi gösteriyor belli değil.

Şimdi başka bir boyutuna değineceğim. İşin ekonomik boyutu devreye giriyor. Ne oluyor? Sektörel olarak ne yaygınsa, neyin daha çok dinlenildiği düşünülüyorsa, bu sefer üreten adamlar da oraya doğru gidiyor. Şimdi yapay zekâ çıktı, birtakım organizmaların içerisinde çok basit bir şekilde ama kalitesi çok düşük aranjmanlar, kalitesi çok düşük ürünler çıkmaya başlıyor. Bu müziğin kalitesini de düşürmeye başlıyor. Bir zaman sonra hem tarz sıkıntısı hem de kalite sıkıntısı yaşamaya başlıyoruz. Ekonomik darlık oluşmaya başlıyor. Bu bir kısırdöngü. Yavaş yavaş kalite düşüyor, ekonomi daralıyor, düştükçe daha da daralıyor ve bataklığa doğru sürüklenip gidiyor. Buna nasıl “Dur” diyeceğimizi bilmiyorum.

“BAKANLIK BİZDEN ADIM ATMAMIZI BEKLİYOR”

♦ Kültür ve Turizm Bakanlığı ile konuşmuşsunuzdur. Bakanlık, nasıl bir çalışma içinde?

Bakanlık, şu anda bizden bir şey bekliyor. Bu konuyla ilgili birincil olarak bir muhatap alınması söz konusu. Gerek hukuki olarak, gerek diğer anlamlarda muhatap alabileceğimiz bir ofis bir kurum bir kişi bekliyoruz. Bu bir şekilde kontağa geçmek için birinci adım. Sorunların en az % 30’unu çözebilecek bir durum. Eser sahiplerimizin kaygılarını yine bu muhataplara iletebileceğimiz ikinci aşamaya da ancak öyle geçebileceğiz. Yani bunu sağlamak için muhatap sağlamamız gerekiyor. Çözebilir miyiz? Ben bunu, birlikte olduğumuz takdirde, devletle sektörün ve halkın bütün bileşenlerinin birlikte hareket ettikleri takdirde çözülebilecek bir problem olarak görüyorum.

“HALKI BİLİNÇLENDİRMEMİZ LÂZIM”

♦ Ben de öyle düşünüyorum. Bir de yabancı platformların Türkiye’den vazgeçme lüksünün de olmadığını düşünüyorum.

Bu, başkalarına emsal teşkil etmesi adına onlar için sıkıntı olabilir. Onların en büyük korkusu; “Burada bu cepheyi kaybedersek ileride bunun arkasından diğer herkes de bunu talep edebilir” şeklinde. Şu anda fikir yürütüyorum ama bunların hiçbirisi bizim toplu bir şekilde hak mücadelemizi yapmamamız anlamına gelmiyor. Dediğim gibi burada masanın dört ayağı olarak varız. Bu dört ayaktan biri eksik olursa, masa çöker. Yani bu işin Nasreddin Hoca’nın filleri meselesine dönmemesi lâzım. Bu konuda bir kişinin yolun ortasında geriye çekilmesi halinde kendimizi daha kötü pozisyonda buluruz. Bunu devletin de müzik sektör yöneticilerinin de üretenlerinin de toplu olarak, “Benimki Spotify’da çok dinleniyor, ben uzak durayım” ya da çok kazanan, az kazanan değil, herkesin yarın – öbür gün bunun kendi başına da geleceğini bilmesi açısından birlikte hareket etmesi gerekiyor. Halka; müziğimizin artık yabancı platformların ya da algoritmanın esiri olduğu bilincini aşılamamız lâzım.

“HERKES RİSK ALTINDA”

♦ Diğer önemli konu, sanatçıların sahnede kalp krizi geçirme riskine karşı sen ve MSG büyük bir çalışma içinde olmanız. Bu konudaki çalışmalar ne düzeyde ilerliyor?

Bu konuyla ilgili sadece sanatçı demeyelim, büyük organizasyonlarda başımıza gelecek olan en ağır ani ölümler ya da ani ilk yardım durumları için bir önlem alma meselesi olduğunu söyleyelim. Tabii ki sevgili kardeşimiz, sanatçı dostumuz Volkan Konak’ın kaybıyla yaşadığımız bu acı tecrübeyi sadece sahne üzerinde değil, o organizasyon içerisinde herhangi birinin başına gelebilecek bir acı olay olarak değerlendirebilecek olursak bu tarz organizasyonlarda bir CPR ekibinin ve ekipmanının mutlaka hazır olması gerektiğini düşünüyoruz.

VOLKAN KONAK HAYATINI SAHNEDE KAYBETMİŞTİ

Volkan Konak, Kıbrıs’ın İskele kentindeki bayram programı sırasında sahnede kalp krizi geçirdi. Volkan Konak, sahnede yapılan kalp masajının ardından Gazimağusa Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı. Konak, hastanede yapılan müdahalelere rağmen 58 yaşında hayatını kaybetti.

♦ CPR ekipmanı nedir?

Aslında ‘Kardiyopulmoner Resüsitasyon’ dediğimiz acil canlandırma tekniği. Ani kalp durmasına karşılık sadece aletin değil, CPR aletinin yanında CPR işlemini uygulayacak bir kişinin de hazır olması gerekiyor.

♦ Diyelim ki İstanbul’da hafta sonu 40 tane organizasyon var. Bütün organizasyona yetecek ekipman bulunabilir mi?

Çok rahat bulunabilir. Antalya’da, İstanbul’da, Türkiye’nin birçok yerinde kalabalık organizasyonlar yapılıyor. Bunların hepsinde ambulans hizmetleri, CPR ekipleri ya da acil ilk yardım sistemleri diğer ülkelere göre Türkiye’de çok daha gelişmiş durumda. Biz bununla ilgili Türkiye’den bir sağlık hukukçusu hocamız Profesör Dr. Hakan Hakeri ile Kıbrıs’tan Prof. Dr. Şölen Külahçı ile birlikte bir mütalaa hazırlıyoruz. Kıbrıs’taki uygulamalara ve yasal düzenlemelere bakıyoruz. Türkiye’deki yasal düzenlemelere bakıyoruz… Acil ilk yardım ve ulaşım ve anında müdahaledeki aksaklıklar, noksanlıklar var mı ya da telafi edebileceğimiz ya da uyarabileceğimiz noktaları tespit ediyoruz. Mütalaayı herhalde bir ay içinde bitireceğiz. Bayağı ciddi bir yasa taraması gerekiyor. Yerel organizasyonlarda ilk yardım konuşlanmalarının yerleri, sağlık hizmetlerinin alıştırılması gerekiyor. Bu sebeple uzun sürdü ama bir ay içerisinde bitirip bunu bakanlıklarımıza ve Kıbrıs’a sunacağız.

♦ Sizin isteğiniz CPR ekiplerinin hazır bulunmak zorunda olmaları değil mi?

Mutlaka… Böylesine kalabalık organizasyonlarda gerekli olan bir uygulama. Mesela Kıbrıs’ta bir otelde sadece sahne üzerinde olanlar değil, oradaki seyirciler de risk grubu içerisinde olabilir. Gerek Kıbrıs halkı, gerek oraya turist olarak gelmiş olan ziyaretçiler, gerekse orada müzisyen olarak bulunan dostlarımız, hepsi belli bir yaşın üzerinde olan belli risk grubunda olan insanlar. Dolayısıyla böyle bir organizasyon içerisinde bir defibrilatör ve bir hekim ya da paramedik olmalı. Çünkü CPR işlemini yapabilecek birisinin olması gerek. Bu iş sadece defibrilatör ile ilgili değil, alet olacak ama aleti kullanacak birisi de olmalı. Bu sertifika alınması gereken bir kabiliyet ve bu kabiliyete sahip bir kişinin de orada bu cihazla birlikte bulunması gerekiyor.

♦ Birkaç sanatçı, benim defibrilatörüm var dedi. O halde ekip yoksa cihaz işe yaramaz. Öyle mi?

Bu iş defibrilatör alıp gitmekle olmaz. Böyle bir şey söz konusu değil. “Ben makineyi aldım, rahatım.” Yok böyle bir şey… Sadece makine değil bunun yanında bazı bir takım medikal ekipmanların da olması gerekiyor ve bu acil ilk yardım işlemini bilen sertifikalı bir uzmanın olması gerekiyor.

DEFİBRİLATÖR NEDİR?

Defibrilatörler, normal kalp atışını geri getirmek için kalbe elektrik yükü veya akımı uygulayan cihazlardır. Kalp ritmi, ani kalp durması olarak da bilinen kalp durması nedeniyle durursa, bir defibrilatör tekrar atmaya başlamasına yardımcı olabilir.

♦ Uzman olsa bile cihazla herhangi biri o anda müdahale edemez mi?

Defibrilatör varsa da kullanmayı bilmeyen birisi, bir insana müdahale edemez. Defibrilatör bir makine, bunun yanında bir de tıbbi malzemelerin olması gerekiyor. Ayrıca bunları da doğru kullanan sertifikalı birinin olması lâzım. Örneğin, bunu bilen birisi var ama aletleri yok, yine aynı şey. Bu üçünün bir arada olması gerekiyor; makine, tıbbi ekipman ve uzman…

“HAYAT KURTARAN CİHAZ PAHALI DEĞİL”

♦ Sanatçıların yardımcıları kullanmasını öğrenebilir mi? Bunun eğitimi uzun bir süre mi gerektiriyor? Bir menajer gidip sertifika alabilir mi? Masraflı mı?

Sağlık sisteminin içinde olan birisinin olması lâzım. “Ben menajerime bunu öğrettim, defibrilatörle yanımda taşıyayım” gibi bir şey olabilir mi, inan bilmiyorum ama ben doğru bulmuyorum. Mutlaka CPR sertifikasına sahip olunması gerekiyor. Sağlıkçıysanız sertifika almak çok zor bir şey değil. Sağlık sektöründen olmayan birisinin bir defibrilatör ya da diğer medikal ekipmanı kullanması bana çok doğru gelmiyor. Hiçbir masrafı yok. Böyle bir şey başınıza geldiğinde uğrayacağınız maddi ve manevi zararları bir düşünün. Maddi zararı geçtim, manevi zararı ve bu konuda altından kalkamayacağınız bir manevi vicdan yükünü düşünecek olursanız bunun yanında bu maliyet hiçbir şey değil.

♦ Neden düşünülmüyor?

Çünkü olmuyor… Bir süre sonra bize bir şey olmaz mantığıyla rehavet ve ihmal oluşuyor. “Nasıl olsa bir şey olmuyor” derken beklemediğiniz bir anda oluveriyor.

♦ Bin kere bir şey olmaz ama bir kere bir şey olduğunda değer mi?

Değmez… Bunun olması gerek. Diyelim ki o sırada birinin kalbi durdu ve CPR işlemi yapıldı. Paramedik kişiyi bir şekilde geri döndürebilmeyi başardı. Bu da düşük bir olasılık. Ondan sonra bir de bu kişinin hastaneye ulaşma süresi var, bu da ikinci aşama. Üç aşamalı olarak düşünün. Birincisi anında müdahale, ikincisi transfer, üçüncüsü de ulaştığı hastanedeki yoğun bakım şartlarının kalitesi. Bu üç aşama kişinin yaşama olasılığını yükseltiyor ama buradaki en can alıcı yer o ilk üç dakikadaki CPR işleminin gerçekleştirileceği an.

“ŞART GETİRMEK İSTİYORUZ”

♦ Meslek birlikleri olarak ve sanatçılar olarak nasıl yaklaşıyorsunuz? Örneğin, “Uzman ekip olmadan sahneye çıkmam” diyor musunuz?

Bunun yaptırımını getirmeye çalışıyoruz. Bu sanatçıların; “Bireysel olarak defibrilatörü yanıma aldım, geldim” demeleriyle olacak iş değil. Bunu organizasyonu düzenleyenlerin bir şartı haline getirmek için gerekli önlemlerin alınmasına dair çalışıyoruz. Hakan hocamız ile Şölen hocamız hem Kıbrıs hem Türk sağlık hukukunu inceliyorlar. Mütalaa hazırlayıp bunu bakanlıklarımıza sunacağız. Ondan sonra onlardan gerekli önlemleri almalarını rica edeceğiz.

♦ Bu konuda Türkiye’deki ekipman ve uzman yeterli diyorsun…

Şu andaki sağlık sistemimiz, dünyanın en önemli en kıymetli sağlık sistemlerinden biri. Bunu da söylemek lâzım. Bir hekim olarak bunu rahatça söyleyebilirim… Çok yetkin doktorlarımız ve sağlık personelimiz var ve ekipmanımız da yeterli. Burada organizasyon çok kıymetli. İyi sistemi iyi organize edersek Türkiye’de bunu çok rahat başarabiliriz. Ben Kıbrıs’ta da yapabileceğimize inanıyorum. Amacımız hancıyı dövmek değil, kimseyi suçlamak da değil, Volkan Konak’ın kaybıyla bu yaşadığımız acı tecrübeyi bir derse dönüştürüp bir daha yaşanmamasını sağlamak.

♦ Başka neler bilmemiz gerekiyor?

Hepsi sistem meselesi. Sistemi doğru kurarsak ülke olarak buna yetecek mali gücümüz, insani gücümüz ve teknik gücümüz var. Mesele sistem kurabilmek. Bizim en büyük sorunumuz bilinç ve sistem meselesi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir